Dün hemen hemen 17 yıldır sürdüğüm motorla
ikinci kere ve ikinci kere yine şehir içinde ve ikinci kere yine aynı şekilde
bir kaza yaptım; daha doğrusu kaza yapmamak için “en güvenli” bir duruşu
yapmayı başararak, ve usulca motorumu sağa bırakmak suretiyle kendimi; orta şeritte arabadan inen kızı, ve motorumu SIFIR hasarla bu olaydan kurtarmayı başardım!
Peki ama ya başaramasaydım?
Çok değil daha kaç ay önce yaşadık; hepimizin
tanıdığı, sevdiği, üstelik motor üzerinde usta bir arkadaşımız Barkın Bayoğlu;
nam-ı diğer “Altın Elbiseli Adam”ı çevreyolu’nda arabasıyla kuralsızca öylece
durup arabadan fırlayıp karşı şeride fırlayan bir kişiye çarpmaktan maalesef
kurtaramayarak hayatını kaybettiği kazayı! Hem sebep olan kuraltanımaz hem de kendi yolunda ve hakkı olduğu şekilde ilerleyen
ve hiçbir kusur işlememiş olan bir motor sürücüsü canından oldu; onca sürüş
ustalığına rağmen! Ve birçok diğerlerini de biliyoruz aynı ustalık ve
bilgilerine rağmen canını kaybetmiş!
Peki ama neden? Neden? Neden?
Çünkü toplumcana hiçbir kural-kaide-yasa tanımıyoruz!
Bu kural ve yasalar bizim için; bizim güvenliğimiz; bizim canımız için konmuş
olsalar dahi! Peki ama neden?
Yaşadığım ilk kaza, yıllarca hayalini kurduğum
BMW motoruma kavuştuktan ve ileri sürüş eğitimimi başarıyla tamamladıktan kısa
süre sonraydı. Ama taa o zaman da, şimdi de aklımdan çıkarmam “asla ben oldum demeyeceksin” hiçbir
konuda! Bu yüzden her konuda her daim öğrenmeye ve dersler çıkartıp kendimi
daha geliştirmeye çalışırım. Ancak tabii bu gibi durumlarla karşılaştığınızda
yapabileceğiniz tek şey kendinizi ve de elbette karşı tarafı da mümkün olan en
hasarsız şekilde durumdan kurtarmaya, sakınmaya çalışmak olmalı, zaten başka çareniz
yok, başka bir şey düşünülemez ki! (Ne yazık ki herkes şanslı olamayabiliyor! L)
Konuya döneyim, eğitimimi almıştım, sürüş
deneyimim de vardı epeyce, her zaman yapmaya çalıştığım ve herkese önerdiğim üzere
“20 göz 20 kulakla kendimi kötü sürücü
ve yayalardan sakınarak sürmeye” çalışıyordum. Keyifle güneşli, trafiğin
olmadığı, güzelce akan sahil yolunda gayet normal bir süratle, bana yanan yeşil
ışıkta ilerlerken, az ötede sağdan yola fırlamakla fırlamamak arasında bir adım
ileri atıp bir adım geri çekilen kadını gördüm. Uzun ve sert bir korna çalmamla
yoldan geri çekildi ve ben de gönül rahatlığıyla devam edecektim, ki ne
alakaysa yine tam ben geçerken kendini yola attı, sanki bilerek isteyerekmişçesine!
Ve tabii ani bir fren, durdum, devrildim, o kalakaldı, çığlık attı filan! Kimseye
bir zarar, hasar gelmemişti; korumalı pantolonumun üst katmanının paramparça,
aynamın kırık, ama en önemlisi aklımın çıldırmış halde olması dışında!!! Ben
ona bağırıyordum neden atladın diye, o öylece susup bakıyordu yüzüme, ama zaten
ne çare, bu artık neyi değiştirecekti ki?
Neden ama neden hem de göz göre yola atlıyor, hiçbir kural tanımıyor bu
insanlar?
Yıllar geçti…Bu olayın üzerinden de sanırım
12-13 yıl!
Dün de bir benzerini yaşadım. Sağ şeritte, yine
göreceli boş bir trafikte ilerliyordum, ama elbette tüm bu sakinliğe, hoşluğa,
boşluğa rağmen sürekli önümü arkamı tarayarak (TATKU/SIPDE)! Neyse ki!
Ve ilerde solumda orta şeritte ilerleyen cipin yavaşladığını ve bir saçmalığın
beni beklediğini anladım! Cip işleyen yolun ortasında sanırım sadece arkasında
kimsenin olmamasına güvenerek durdu, arka koltuğun
solundan inen genç kız arabanın arkasından sağa doğru hızla önüme zıpladı, yine
korna ve yakın olduğumzdan bağırmam filan işe yaramadı. Tabii ki ABS frenim yine hayat kurtardı ve kız
solumda, dokunmadan durabildim ama tüm bu (mili)saniyeler içinde gelişen “tarama-görme-fark etme-karar verme ve
durma” süresinin sonunda dursam da,
bu ani duruşla dengem bozuldu ve mümkün olan en yavaş biçimde motorumu sağa
devirerek kendim de sola zıplayarak bir yerimi kırmadan, sıkıştırmadan motordan
indim.
Kız elleriyle yüzünü kapatmış “ayyy pardoonn
yaaa!” diyordu, sadece “aaay pardon!”. Bir şeyi olup olmadığını sordum, “yok
hiçbir şey yok”, dedi! Hemen solumda da onu indiren cipin de yolun ortasında durduğunu fark ettim,
ama kadın arabadan inmiyordu bile, ne kızına
bakmak için ne de bir özür filan dilemek ya da kızına çarpmamayı başardığım
için teşekkür etmek için! Kendimi tutamadım ve başladım bağırmaya hem sürücü
kadına hem kıza; “Siz napıyorsunuz
manyak mısınız? Akan trafiğin, yolun ortasında yolcu mu indirilir? İki adım
ilersi ışık! Kimin için bu ışıklar ha? Kimin için? Hem durmaya devam et bir de
arkadan gelen sana vursun, bravo”, diye! Bir yandan bağırıyordum sinirimden
ve insanların vurdumduymazlıklarından ötürü, diğer yandan hemen durup yardıma
gelen moto-kurye arkadaşların yardımıyla motorumu kaldırıyorduk! (Sağolsunlar!
Hızır gibi hemen yanımdaydılar!) “Bravo abla nasıl fark ettin de durdun, helal
olsun!” diyorlardı! Kurtarabildiğim ve kurtulduğum durum bu kadar barizdi ve
beni daha da delirten zaten buydu! Bu kadar göz göre göre insanların sürdürdüğü
bu kuraltanımazlık!
Bu nereye kadar devam edecek diye sürekli soruyor(d)um kendime?
Bir toplum için en güzel ve neşeli zamanlar
olması gereken bayramlarda bile 4 günde 400 kişinin öldüğü bir ülkede bu
duyarsızlık ve umursamazlık ne kadar ve daha önemlisi nasıl devam edebilir ki?
İnsanlar hiç mi ders almazlar ya?
Gelgelelim uzun zamandır bu trafik konusuyla ilgili yazmak
istediğim yazıya bu kaza vesile olacakmış…Neyse…
Dediğim gibi neredeyse 17 yıldır Türkiye’de ve
dünyanın Türkiye’den gelişmiş ve/veya gerisinde sayılan birçok
ülkesinde/kıtasında motor sürdüm! Türlü türlü, birbirinden farklı gözlemlerim
oldu bu trafiklerin olumlu ve olumsuz yönelerine dair! Risk ve kaza
biçimlerini, olması ve olmaması gereken yol ve sürüş biçim ve alışkanlıklarını
gözlemledim sürekli; ve kendi sürüşümü de buna göre ayarlıyor, düzeltiyor ve
öğrendiklerimle şekilllendiriyorum.
Yılın 12 ayı ve İstanbul’un sosyo-ekonomik
olarak birbirinden çok farklı bölgelerinde sürüyorum; Caddebostan (dünkü kazayı
da yaşadığım yer aynı zamanda!!!), Zeytinburnu, Kadıköy, Etiler, Eminönü,
Fatih, Tuzla, Ümraniye; aklınıza neresi gelirse ben de oralarda sürekli
sürüyorum, geçiyorum, görüyorum!!!
Bunu özellikle neden belirtiyorum? Çünkü ben
Türkiye’deki bu akut, hayır hayır KORKUNÇ trafik sorununun
sosyal-ekonomik-kültürel değil, tamamen medeniyet, bilinç ve saygı sorunu
olduğunu düşünüyorum; ve medeniyet ve saygı da maalesef parayla, statüyle, “bilgi
ve kariyerle” filan ilgili değil, ülkemizde yani! Zira Bebek’te en “delüks” mekanların
müdavimleri de araçlarını umursamazca olur olmaz yerlere park ediyor, Ümraniye’de
kafenin önüne de, Kadıköy’de marketin önüne de, Bostancı’da sokağın ortasına
da, Eminönü’nde çarşının ağzına da, Fatih’te itfaiye’nin yoluna da, İstanbul
gibi deprem riski yüksek ve de acil durumlarda toplanma alanı ya da emniyet
şeridi bile bırakılmayan kalabalık bir kentin acil afet yolu statüsündeki sahil yollarının da; Galata Köprüsü’nün
“bu yol EDS ile gözleniyor, araçlarınız derhal çekilir” uyarılı tümüyle 1 hatta
2 şeridine de! Kadını, erkeği; genci, yaşlısı; okumuşu, okumamışı yok! Herkes yapıyor bunları!
Her yerde yaya insanlar kendilerine kırmızı
yanarken yola atlıyor, her yerde bariyerleri, demirleri tırmanıp karşıya
geçiyorlar, her yerde üst geçitler öylece duruyor, her yerde; çevreyolları bile
dahil araçlar park edip kalıyor ve kimse ne de polis sesini dahi çıkartmıyor,
ve her yerde karşınıza ters yönden araçlar, kamyonlar hatta tırlar bile çıkabiliyor!
Bu şehir, gözümüzün bebeği, şehirlerin incisi İstanbul,
bu ülke; güzel ülkem, maalesef;
(Maalesef) On kere kornaya basmadan yeşilde dahi geçemediğiniz,
feribotta park ederken bile aynasına
bakmayanların “ve korna bile çalmanıza rağmen” göz göre göre üzerinize çıkabildiği
(evet ben park etmiş kaskımı çıkartırken adam sürerek duran motorumun üzerine
çıktı ve gayet normalmiş gibi “dalmışım öyle ayağım gazda”, diyebildiği!!!), ya da dibinize kadar
girebildiği, geminin kapalı alanında bile yol boyunca motoru çalıştırıp sizi egzoz
gazıyla boğduğu, en sağa gireceklerin en soldan, sola gireceklerin en sağdan
gittiği ve son anda ve sinyalsiz hiçbir şeysiz dönebilmek için tüm yolu bloke
edip tıkadığı ya da sağdan gelen birilerinin son anda onun yüzünden oluşacak
kazadan kurtulduğu –ya da ne yazık ki kurtulamadığı-, her gün her sabah her zaman en sol şeridin “sollama şeridi olarak kullanılıp boş bırakılmak” yerine en yavaş
gidenlerce işgal edilmesiyle ve de tüm şeritlerin aynı hızla sürmesiyle tüm
yolların, köprülerin sıkışa sıkışa şişip, açılmaz bir düğüm haline geldiği, üç şeritlik yolun
iki buçuk şeridinin otoparka dönüştürülüp kalan yarım şeritten geçmeye çalışan
araçların da en sonunda sıkışıp kaldığı ve EDS aracının hiç bir şey yapmayıp
içinde telefonla oynayan polisleriyle birlikte orada öylece durduğu; ve bir şey
söylediğiniz takdirde her hangi bir saygısız vatandaşın da, şikayet ettiğiniz
polisin de sizin üzerinize yürüdüğü (evet bunu da yaşadım; “memur bey yol
neredeyse 10 km geriden itibaren şişti, bir baktım şu yanınızda duran
kamyondanmış, neden çektirmiyorsunuz?”, diye sorduğumda, “bana işimi mi
öğretiyorsun ulan?!”, diye üzerime yürüdüğü!!!), trafik kontrolde önünde
kasksız-montsuz-eldivensiz ve tek teker giden plakasız motorların ya da 200km hız
ile zigzaglar çizen simsiyah camlı renkli ışıklarıyla yürüyen pavyon görünümlü araba
yerine her şeyi olması gerektiği gibi olanın durdurulup sorgulandığı, otobanda bile yola her an insan; ters
yönden giden ya da park etmiş kamyon; her hangi bir araç çıkabileceği,
kırmızısında ne yaya iken ne de araçlıyken senden başka kimsenin durmadığı, yaya
geçidinde de durup yol vermekle arkanızdaki araç tarafından ezilme ya da
küfürle karşılaşabildiğiniz canım ülkemiz…
Neden ama neden canınız; canımız bu kadar değersiz? Neden bu
kuraltanımazlık?
Sonuç olarak, istediğiniz kadar yolları, otobanları
boydan boya demir parmaklıklarla, bariyerlerle örün, kameralarla, ışıklarla döşeyin, bilinç ve eğitim olmadıkça insanlar
bunları kesmeye, delmeye, kırmaya, bir şekilde tırmanıp aşmaya, umursamamaya ve hem kendi hem
de sürücülerin canlarını riske atmaya devam edecekler! İstediğiniz kadar en
modern en ileri teknoloji metroları yapın, delüks otobüsleri/sistemleri
getirtin, duble; triple yollar yapın; bunları
kullanacak, bunlardan yararlanacak bilinç, bilgi ve eğitim olmadıkça bunların hiçbir
anlamı olmaz!
İnsanları demir parmaklıklar, kameralar durduramaz, koruyamaz,
engelleyemez; akıl ve eğitim bilinçlendirir, eğitir, düzeltir; insanları
doğruluğa sevk edebilir ancak!
Neyse sevgili okuyucu...Pek bir içlenmişim sanırım, epey uzun oldu...Affola ve okuma sabrınız için teşekkür...
Lakırtı kavafı g. ü.