Kentsel dönüşüm adı altında Sulukule’yi ve Kumkapı’yı ve
Tarlabaşı’nı “dönüştüren” muhteşem ve ilerici, vizyon sahibi, kentini seven
zihniyet, maharetli parmaklarını bu sefer de Fikirtepe’yi dönüştürmek üzere
şıklattı ve kısa sürede hızlı manevralarla harekete geçti.
Fikirtepe’de yıkımların hızla başlayıp sürdüğüne şahit
olduğum şu günlerde, bu semtte evi olan ve yıkımdan sonra yeni evini nereye
kuracağını düşünen taksici kardeşimizle yaptığımız kısa sohbetin ardından, konu
üzerine bir kez daha düşünmeye başladım ister istemez.
Fikir sahibi kimseler, kentimizin daha nezih, daha güzel
bir görüntüye, siluete ve çevreye sahip olması gerektiğine karar veriyor ve bu
konuda bir dönüştürme; ıslah etme harekâtına başlıyorlar. Tıpkı Sulukule’de
olduğu gibi, oranın insanlarını alıyorlar, “çirkin, gözü rahatsız eden evleri”
yıkıyorlar, kendilerine “kentin dokusuna ve tarihi yapısına uygun; güzel (!!!)”
toki villaları yapıyorlar ve buradaki insanları kentin dışına, kendilerini de
oranın içine alarak, semti; kenti “dönüştürüyorlar”! Nezih bir yere yani!
Şimdi Fikirtepe’de yüzme havuzlu, 24 saat korunan, her
şeyi içinde mevcut, süper lüks yaşamalanları ve akıllı evleri olan siteler
yapıyorlar. Bunları evlerini yıkıp, ıslah ettikleri ailelere göreceli uygun
fiyatlara satıyorlarmış ya da daha küçük ama yeni evler veriyorlarmış eski evleri
yerine.
Ancak tabii durum şu ki, konuyla ilgili konuştuğum
taksici gibi Fikirtepe’de doğmuş ya da burada yaşayan ailelerin kültürel
yapılarına ve alıştıkları yaşam biçimine pek de uygun olmayan bu tarz site ve
yaşamalanlarında barınamayacakları, yaşayamayacakları için, bu aileler yıkımdan
sonra müteahhit firmalardan aldıkları paralarla kendilerine; daha evvel de
köylerinden memleketlerinden topluca geldiklerinde yaptıkları gibi, yeni yaşam
alanları oluşturacaklar…Benim konuştuğum taksici ve ailesinin, akrabalarının,
köylülerinin ve komşularının düşündüğü Ümraniye-Dudullu’nun arka taraflarında “yeni
yapılanmaya açık” münasip bölgeler gibi…
Ve bir kentsel dönüşüm hikayesi daha şu şekilde son
bulacak; Fikirtepe de nezih ve “dönüşmüş” güzel bir bölgemiz olacak, halkı
başka bir bölgeye gidip yeniden konuşlanacak ve güzel kentimizde yine ve
yeniden “güzel kentimize yakışmayan”, “dönüştürülmeye muhtaç” gecekondu
semtleri oluşacak…Ve bir süre sonra da zaman gelecek bu bölgeler dönüştürülmek
üzere yıkılacak…Ve hikaye böyle sürüp gidecek!
Bana göre, anlaşılması zor olan bir diğer nokta da şu; bu
kadar çok ve hiç de azımsanmayacak kadar pahalı bu konutların sayısı her gün
çılgınca artmakta ve hızla bitirilen bu yapılar, bittiği gibi de satılıp,
yerleşilmekte! Daha evvel bu kadar konut eksiği mi vardı da bu kente konut
yetmez oldu? Ve elbette ki bu pahalı konutları hayatı boyunca tasarruf ederek kendine
ait bir ev parası biriktirebilmiş orta sınıf aileler almıyorlar, peki kim ve
neden ve nasıl bu denli pahalı konutları edinebiliyor? Daha evvel evsiz miydi
bu insanlar da bu evler hemen dolabiliyor?
Kentsel dönüşümü düşünen ve hayata geçiren zihniyet, acaba
bir gün kenti gerçekten ve iyi niyetle dönüştürmek için, çarpık yapılaşmaya ve insanların
kötü yaşam koşullarına son vermek için gerçek ve kalıcı çözümler üretmeye de
çalışacaklar mı? Göçle gelen bu insanları yerlerinden ederek bir diğer göçe
sebep olmak değil, onlara daha nitelikli yaşam koşulları sağlamak, kenti
gerçekten daha “doğal afetlere dayanıklı”, daha sağlam, daha sağlıklı, daha
insani ve “kentli” yaşam olanaklarına sahip yerlere dönüştürmek için bir şeyler
yapacaklar mı? Yoksa paraya sahip olanlara daha “elit” yaşam olanakları ve “yeni
yatırım araçları” sunmak için hizmete devam mı edecekler?
Aslında geçtiğimiz günlerde kentsel dönüşümün gerçek
nedenini açıklamak “büyük mimar”, kent vizyoneri Kadir Topbaş'a nasip
oldu:"Tekstille küresel krizi aşamazdık, inşaat sektörü ve TOKİ kurtardı…"
Sağolun başkanım ve sizin zihniyetinizdeki tüm karar
verici ve uygulayıcılar; bizi ve memleketi krizden kurtardığınız için…
Ve Fikirtepeli taksi şoförünün de şu sözü durumu anlatmaya
yetiyor aslında; “abla, ayda 1500 lira bahçıvan masrafı ve aidatı olan, artı en
az 1000 liraya “yerden ısınan” evleri biz nasıl öderiz? Ve yeni gelen herkesin
bize gözünün ucuyla bakacağı bir lüks sitede biz nasıl yaşayalım ki? Biz de
kendimize uygun bir yere gideceğiz artık, mecburen…”
Düşünüyorum da, ne zaman medeniyet düzeyiyle, kent ve
kentli kültürüyle, kentli olanaklarıyla, yurttaş; insan ve kentli gibi; gerçek,
doğru, sürdürülebilir bir kentte yaşayabileceğiz? Acaba?
Ve bekliyoruz, bakalım Taksim’i nasıl “dönüştüreceksiniz”;
her şeye ve herkese; halk için, halka rağmen!
lakırtı kavafı g. ü. ikiaralıkikibinonikiistanbul…