“Kabataş’ında var bir yılan yalan…”
Bu konuda, bunca zaman,
hiçbir şey yazmadım, paylaşmadım, küçücük bir not bile düşmedim ilgili! Bırakın
inanılmasını, konuşulması bile normal insan zekâsını küçümsercesine acınaklı, o
derece aptalca çünkü! “Kabataş Olay”ından bahsediyorum, evet! 1,5 yıl geçmesine
rağmen hâlâ gündemde olup konuşulabiliyor olması trajik ve hüsran verici!
Biri bunu anlatsa ve ardından
kuvvetle muhtemel öylece baka kalacak suratıma “1 Niissaaaannn!”, diye
haykıracak olsaydı, yüzümü en çirkin mimiğimle donatır ve hiç komik olmadığını
söylerdim!
İstanbul gibi 20 küsur
milyonluk kentin, en işlek semtlerinden birinin, güpegündüz en yoğun ve
kalabalık noktası’nda; cadde’nin kenarı; iskele’nin karşısı; metro’nun çıkışı;
durağın da önünde; VE GÜPEGÜNDÜZ, 1 –bir- değil, 3 –üç- değil, 5 –beş ya da 10 –on-
değil; TAM 100 –yüz- tane yarı çıplak, diğer yarısı ise deri giysiler içinde
erkek; bir kadın ve bebeğini çevreliyor, yetmiyor, taciz ediyorlar, yetmiyor tartaklıyorlar,
yetmiyor üzerine işiyorlar!
Ve tam da bu sırada; tüm
bunlar olurken, 5 –beş- kişinin yan yana yürüdüğünde “valilikten izinsiz
toplanma/gösteri yaptıkları şüphesiyle” durdurulduğu bu kentte, “Polis
Akademisi” filmlerindeki meşhur “mavi istiridye bar”ında bile göremeyeceğimiz
sayıda deri kostümlü, yarı çıplak, kamçılı mamçılı vahşi 100 –yüz- (!!!) adam
şehrin göbeği’nde ellerini kollarını sallaya sallaya, bırakın bir bebekli
kadını, bir insana bunları yapabiliyorlar, ve ne yoldan geçen bir insancık
durup bakıyor bir şey diyor, ne güvenlikler, ne polisler, ne yoldan geçen arabalar,
taksiler, kamyonlar! Allah Allah! Sanki adeta, görünmezler! Hani yani epeyce
vicdansız bir toplum olduğumuzu söyleseler kabul ederim de, o kadar da değil
sanırım ha! Bugün bile “imdat hırsız” diye bağırdığınızda bir sürü insan adamın
peşinden koşar. (Haa, kadın imdat bu adam öldürüyor beni dese, kimse bir şey
yapmaz o ayrı ama, hırsız var deyince yine daha bir duyarlılar! Her iki
durumdan da biliyorum! Neyse, konumuz bu değil şu an!)
Olayın yaşandığı iddia
ediliyor. Onca “korkunç” olayın olduğu tarihten 5 gün sonra polise gidip durumu
anlatıyor kadın! Polis tutanak tutmuyor, delil olarak idrarlı kıyafetler filan
alınmıyor, adli tıp raporu, kamera görüntüleri, hiç ama hiçbir şey yok! 1-2 “gazeteci”nin,
1,5 yıl sonra bugün yalan söylediklerini itiraf ettikleri ama o gün “biz
morlukları da, kamera görüntülerini de; yani gerçekten bu vahşi olayın
yaşandığını da gördük”, diye yaptıkları yalancı şahitlikleri var! Bugün pişmanlık
diyorlar kendileri! (Biz de tabii hemencecik hoooppp unutuyoruz toplumcana
söylenenleri, tanıklıkları…Derhâl affedip, “aaa o kadarcık yalan kadı kızında
da olur caanıııımmm, n’olcak”, diyoruz, geçiyor gidiyor!!!)
Olaydan 1,5 yıl geçti, kadın
da, politika yapan kayınpederi beyefendi de, avukatları da bunun uydurulduğunu,
yalan olduğunu itiraf etmiş olsalar da, o gün o saatte oradaki -ve muhtemelen
Avrupa Yakası’ndaki- tüm kamera kayıtlarında her şeyin gayet temiz, süt liman,
yaşanmamış olduğu, kadının kocası tarafından birkaç dakika içinde duraktan
alındığı görülse de, olayın iç yüzünü anlamak için o gün İstanbul’un o
semtinden geçenlerin telefon kayıtlarından; şecerelerine kadar her şey çıkarılmış
olsa da ve belki tarihte hiçbir “fail”in ya da olayın bu denli iyi “soruşturulmadığı”
düşünülürse, hâlâ bunu söyleyebilenlerden; dinleyebilenlerden;
destekleyenlerden; ve en korkuncu da “gerçekten inanabilenlerden” utanç ve
dehşet duyuyorum! Böyle bir şeyi uydurabilenlerin ve bunu hâlâ kullananların, kendilerini vakfettiklerini iddia ettikleri “Allah
sevgisi ve vicdanından”, inanan ya da destekleyenlerin
de zekâ ve ahlâkından şüphe duyuyorum!
Ve dillendirebildikleri “zengin
fantezi dünyalarına” ise güleyim mi, ağlayayım yoksa tiksineyim mi bilemiyorum!
Hiçbir kamera kaydı ya da
yalan itirafı olmasaydı hâttâ, böylesi bir hikâyeye gerçekten inandıklarına hiçbir
insan evlâdı; hiçbir normal insan zekâsı’ndaki insan evlâdı beni inandıramazdı!
Sadece acınacak derecede yardakçı olma zavallılıklarına “vah vah” der ve güler
geçerdim.
Yazık, çok yazık…Memleketimiz
kimlerin sofralarında paylaşılıyor, ve kimlerin dilinden çıkan bir sözcükle, vicdan
ve onur yoksunu o parmaklarının ucuyla bastıkları bir düğmeyle koskoca topluma;
halklara; analara, ocaklara ne acılar yaşatılıyor…
lakırtı kavafı g.ü.