Memleketten bir "karanlık" gün manzarası daha! 31 Mart 2015’e dair…
Sabah erkenden elektrikler kesilir. Ve biz sadece kendi
evimizde, ve önceden de kesinti duyurusu yapılmadığına göre kısa süreli bir
kesinti olacağını düşünürüz. Sonra 1-2 saat içinde bilgisayarlar açılmayıp,
telefonlar çalışmaz hale geldiğinde, dört bir yandan gürül gürül çalışan
jeneratörlerin sesleri birbirine karışıp, kulaktan kulağa tüm ülkede ansızın
elektriklerin kesildiği, metrolarda, marmaray’da ve tüm toplu ulaşımda
insanların mahsur kaldıkları, hayatın durma noktasına geldiği; -ki bizimki de
kendi mikro ölçütümüzde durdu-, karanlık ve enerjisiz evlerimizden enerji
arayışıyla çıktığımızda, daha da öteye gidip bunun bir “dış mihraklı” siber
saldırı (!!!) olduğu ve hatta borsanın filan çöktüğü fısıltıları yayılmaya
başladı etrafta…
İnsan düşününce; düşününce diyorum; ki yani bu eylem; yani düşünmek ve sorgulamak diyorum, insanı bir
nebze de olsa bir noktaya eriştirtiyor, götürüyor ne de olsa!
Koskoca ülkenin enerji kaynağı bir anda ve sebepsizce
kesiliyor! Kimse buna bir anlam veremiyor; bir açıklama getirmiyor;
getiremiyor; hükümet, bakan, yetkililer; hiç kimse! Halk da mütemadiyen kendi
senaryolarını yazıyor haliyle. Tek bir gerçekliğimiz var; koskoca ülke
elektriksizliğe ve hayatın donakalmasına öylece teslim oluyoruz.
Akkuyu Nükleer Santrali’nin temellerinin atılmasına sayılı
günler varken (ki bugün yani 1 Nisan’da da Sinop nükleer santral anlaşması
mecliste onaylandı!); tüm medyada ve televizyonlarda bile çiklet reklamı
yaparcasına nükleer enerji santrali ve bu “temiz ve müthiş” enerjiye ne kadar
da çok ihtiyacımız olduğunun çığırtkanlığı yapılırken bas bas; ve de dünyanın
nükleerde en ileri teknolojilerine sahip Rusya ve Japonya’nın Çernobil ve
Fukuşima faciaları yaşanmamışçasına; hâlâ ve muhtemelen önümüzde yüz; hatta bin
yıllar boyunca artıkları ve sebep oldukları illetler bile insanların canlarını
almaya devam edecekken; Türkiye’de madenlerde ve hafif ve orta sanayi’de dahi
her gün onlarca işçi canını kaybederken; ve bu tedbirsizlik ve ölümler umursanmaz
ve üzerleri kapatılırken, tüm bunlar da belleklerden silinmeye çalışılıyor! İnsanların
algısı yönetiliyor! Bir mühendis gibi; bilgisayar programcısı gibi insanların;
halkın beyni kodlanıyor!
Bir ÜLKE; TÜM günü elektriksiz geçiriyor, akşam olup,
şehirlere parça parça elektrik veriliyor, enerji değil, eğitim bakanı (???)
açıklıyor; açıkladığı ise ne “olduğunu bilmedikleri”! Türkiye’de elektrik üretiminin “% 55'i
doğal gaz ile sağlanıyormuş*” (dışişleri bakanlığı verilerine göre %44,71) ve
eğer bu rakam doğruysa, Türkiye'nin enerjideki bağımlılığı kesintiden daha
korkunç demektir!
Ve
birinin/birilerinin parmağının ucunda tüm ülkenin enerji işleyişi! İşte bu
“özelleştirme” ve “dışa bağımlılık” o kadar “mükemmel bir şey” ki, sayesinde
istedikleri anda elektrik ve “özel-leşmiş” tüm diğer kamu hizmetleri ve enerji
kaynaklarımız; hayati hizmet ihtiyaçlarımız, her şeyimiz kesilebilir,
durdurulabilir, elimizden alınabilir… Ve biz halk olarak buna hiçbir şey
diyemeyiz; ve dahi devletimiz de bir açıklama bile yapmayarak; YAPAMAYARAK;
“koskoca devletliklerinden” bile utanmadan bu aleni “suç”a, duruma bir şekilde
ortak olurlar!
Ülkede
hayatın durmuş olması, hiçbir şeyin; ulaşımın, üretimin, iletişimin, erişimin;
hiç ama hiçbir şeyin işlemeyişi; ülkenin maddi kaybı, belirsizlik, her şey
cevapsızca; birer muamma gibi ortada öylece; açıklamasız,
izahsız-özürsüz-istifasız bırakılırlar; hiçbir şey olmamışçasına! (sanki daha
evvel layık ve sebep oldukları itibarsızlıklarla cezalandırılmışlardı ya da
istifa etmişlerdi de, biz de onur, vicdan ve ahlâk bekliyoruz ya, neyse!)
Sonra
biz hâlâ anlam veremediğimiz elektriksizlikle, hayatımızı ve işlerimizi
sürdürebilmek adına çözüm yolları üretmeye çalışırken, Avrupa’nın “en büyük
ADALET SARAY’ında”, bir savcı; Berkin Elvan davasının 5. Savcısı, Mehmet Selim
Kiraz, DHKP-C’li faillerce rehin alınıyor. (Ve akşam bir operasyonla bu son
buluyor ve gece savcının öldüğü haberi veriliyor VE bugün yani 1 Nisan 2015
Çarşamba günü de savcı otopsi yapılmaksızın –ya da kamuoyu ile buna dair bir
bilgi paylaşılmaksızın, iktidar tarafında olmayan basının büyük kısmı cenazeye
de alınmaksızın- toprağa veriliyor.)
Olay
süresince kamunun bilgi alma hakkı, mahkeme kararı olmaksızın, başbakanlık yazılı
istemiyle engelleniyor! Haber yasağı ve sansür getirilerek, yine halk süreçten
kopartılmaya, bilgi edinme hakkı engellenmeye çalışılıyor. Nitekim başarılıyor da!
İç
güvenlik yasasının çıkması ve bu dengesiz ve çarpık yasaların onanmasını ve kutsanmasını
sağlayabilmek; bunun için polisi övmek ve adalet mensuplarını; savcı, avukat ve
hâkimleri itibarsızlaştırmaya çalışmak; -zira müzakere için Gezi davasında
hükümetin karşısında yer almış olan Baro başkanı Ümit Kocasakal talep ediliyor
(ve tabii müzakerede “başarısız” oluyor ve faillerin avukat oldukları öne
sürülerek)-; daha evvelkiler değil, Gezi sürecine ilişkin belki de azıcık daha
objektif olabilecek ve birilerini-bir şeyleri deşifre edebilecek/etmeye
çalışacak/kurcalayacak şimdiye kadarki belki de tek savcı olan Mehmet Selim
Kiraz “seçiliyor” kurban edilmek üzere!
Tüm gün kılına zarar
gelmeyen savcı, (olay sonrası emniyet müdürü açıklamasında “bir el silah sesi
duyuldu ve polis operasyona başladı”, der) operasyonun sonunda “teröristlerce”
sıkılan 5 (!!!) kurşuna maruz kalmış ve ağır yaralıdır, teröristler öldürülmüş;
operasyon “başarıyla” sona erdirilmiştir! Yazık ki, kısa süre sonra savcı da
hayatını kaybedecektir. Ve herkesin
ölmesi başarı sayılmaktadır! (Yine ne Gezi’ye dokunulabilecektir, ne de “teröristlerin
gerçek amacı ve gerçeklikleri” sorgulanabilecektir çünkü ortada kimse
kalmamıştır. Ve işin daha da trajikomik bir yanı da, ülkemizin tek başına MİT’liğini,
MUHALAFET’liğini yani iktidar karşıtı tüm vazifelerini üstlenmiş “FuatAvni”sinin
bunu 2 ay önce “YİNE BİLDİRMİŞ” olmasıdır!)
1 el silah sesinin
ardından 5 kurşunla yaralamış savcıdan çıkan kurşunların da incelenip
incelenmeyeceği ise elbette şaibelidir! Ve zaten buna dair bir açıklama da
yapılmamıştır hükümet tarafından!
Berkin
Elvan’ın adalet hesabının sorulması adına yapılmış bu kadar “iyi niyetli!!!”,
bu kadar “devrimci” bir eylemin de; sadece muktedirlerin ve amaçlarının faydasına
hizmet edecek bu kadar “kötü” bir zamanlama ve bu kadar “yanlış” bir kurban
seçimiyle yapılmış olması da bana çok ama çok tuhaf, müphem ve çelişkili
geliyor!
Sonuç?
Ne oldu? Bu “aaağğğııırrrr” enerji ihtiyacımız için nükleerin pek gerekli ve hatta
elzem olduğu; Gezicilerin gene görüldüğü üzere ve elbette “terörist ve bölücü”
oldukları, polisin yine “başarılı ve takdire şayan” bir “işe” imza attıkları ve
İç Güvenlik Yasası’nın ne kadar pek gerekli ve hatta elzem olduğu; ve tabii bu
elzem kuvveti yönetecek en az onun kadar mükemmel ve takdire şayan bir
“başkan”ın ne kadar gerekli ve hatta elzem olduğu ve iktidar’ın, hükümetin bir
savcısını şehit vererek yine “mağdur” duruma düşürüldüğü de seçim öncesi
birilerince meşrulaştırılmaya çalışıldı!
Tabii
rehin olay’ında yitirilen/harcanan canların yakın gelecekte kime ne sağlayacağı;
kesinti sırasında kimlerin bu iniş-çıkışlardan hoop diye kâr edip parasına para
kattığı o henüz -ve muhtemelen de hep- meçhul kalacak!
Burası
Türkiye! Yersen! :(
Lâkırtı
kavafı g.ü.
*veri:
Ercan Gün