1 Nisan 2015 Çarşamba

Memleketten bir "karanlık" gün manzarası daha! 31 Mart 2015’e dair…

     Sabah erkenden elektrikler kesilir. Ve biz sadece kendi evimizde, ve önceden de kesinti duyurusu yapılmadığına göre kısa süreli bir kesinti olacağını düşünürüz. Sonra 1-2 saat içinde bilgisayarlar açılmayıp, telefonlar çalışmaz hale geldiğinde, dört bir yandan gürül gürül çalışan jeneratörlerin sesleri birbirine karışıp, kulaktan kulağa tüm ülkede ansızın elektriklerin kesildiği, metrolarda, marmaray’da ve tüm toplu ulaşımda insanların mahsur kaldıkları, hayatın durma noktasına geldiği; -ki bizimki de kendi mikro ölçütümüzde durdu-, karanlık ve enerjisiz evlerimizden enerji arayışıyla çıktığımızda, daha da öteye gidip bunun bir “dış mihraklı” siber saldırı (!!!) olduğu ve hatta borsanın filan çöktüğü fısıltıları yayılmaya başladı etrafta…
     İnsan düşününce; düşününce diyorum; ki yani bu eylem; yani düşünmek ve sorgulamak diyorum, insanı bir nebze de olsa bir noktaya eriştirtiyor, götürüyor ne de olsa!
Koskoca ülkenin enerji kaynağı bir anda ve sebepsizce kesiliyor! Kimse buna bir anlam veremiyor; bir açıklama getirmiyor; getiremiyor; hükümet, bakan, yetkililer; hiç kimse! Halk da mütemadiyen kendi senaryolarını yazıyor haliyle. Tek bir gerçekliğimiz var; koskoca ülke elektriksizliğe ve hayatın donakalmasına öylece teslim oluyoruz.
     Akkuyu Nükleer Santrali’nin temellerinin atılmasına sayılı günler varken (ki bugün yani 1 Nisan’da da Sinop nükleer santral anlaşması mecliste onaylandı!); tüm medyada ve televizyonlarda bile çiklet reklamı yaparcasına nükleer enerji santrali ve bu “temiz ve müthiş” enerjiye ne kadar da çok ihtiyacımız olduğunun çığırtkanlığı yapılırken bas bas; ve de dünyanın nükleerde en ileri teknolojilerine sahip Rusya ve Japonya’nın Çernobil ve Fukuşima faciaları yaşanmamışçasına; hâlâ ve muhtemelen önümüzde yüz; hatta bin yıllar boyunca artıkları ve sebep oldukları illetler bile insanların canlarını almaya devam edecekken; Türkiye’de madenlerde ve hafif ve orta sanayi’de dahi her gün onlarca işçi canını kaybederken; ve bu tedbirsizlik ve ölümler umursanmaz ve üzerleri kapatılırken, tüm bunlar da belleklerden silinmeye çalışılıyor! İnsanların algısı yönetiliyor! Bir mühendis gibi; bilgisayar programcısı gibi insanların; halkın beyni kodlanıyor!

     Bir ÜLKE; TÜM günü elektriksiz geçiriyor, akşam olup, şehirlere parça parça elektrik veriliyor, enerji değil, eğitim bakanı (???) açıklıyor; açıkladığı ise ne “olduğunu bilmedikleri”! Türkiye’de elektrik üretiminin “% 55'i doğal gaz ile sağlanıyormuş*” (dışişleri bakanlığı verilerine göre %44,71) ve eğer bu rakam doğruysa, Türkiye'nin enerjideki bağımlılığı kesintiden daha korkunç demektir!
Ve birinin/birilerinin parmağının ucunda tüm ülkenin enerji işleyişi! İşte bu “özelleştirme” ve “dışa bağımlılık” o kadar “mükemmel bir şey” ki, sayesinde istedikleri anda elektrik ve “özel-leşmiş” tüm diğer kamu hizmetleri ve enerji kaynaklarımız; hayati hizmet ihtiyaçlarımız, her şeyimiz kesilebilir, durdurulabilir, elimizden alınabilir… Ve biz halk olarak buna hiçbir şey diyemeyiz; ve dahi devletimiz de bir açıklama bile yapmayarak; YAPAMAYARAK; “koskoca devletliklerinden” bile utanmadan bu aleni “suç”a, duruma bir şekilde ortak olurlar!
     Ülkede hayatın durmuş olması, hiçbir şeyin; ulaşımın, üretimin, iletişimin, erişimin; hiç ama hiçbir şeyin işlemeyişi; ülkenin maddi kaybı, belirsizlik, her şey cevapsızca; birer muamma gibi ortada öylece; açıklamasız, izahsız-özürsüz-istifasız bırakılırlar; hiçbir şey olmamışçasına! (sanki daha evvel layık ve sebep oldukları itibarsızlıklarla cezalandırılmışlardı ya da istifa etmişlerdi de, biz de onur, vicdan ve ahlâk bekliyoruz ya, neyse!)
     Sonra biz hâlâ anlam veremediğimiz elektriksizlikle, hayatımızı ve işlerimizi sürdürebilmek adına çözüm yolları üretmeye çalışırken, Avrupa’nın “en büyük ADALET SARAY’ında”, bir savcı; Berkin Elvan davasının 5. Savcısı, Mehmet Selim Kiraz, DHKP-C’li faillerce rehin alınıyor. (Ve akşam bir operasyonla bu son buluyor ve gece savcının öldüğü haberi veriliyor VE bugün yani 1 Nisan 2015 Çarşamba günü de savcı otopsi yapılmaksızın –ya da kamuoyu ile buna dair bir bilgi paylaşılmaksızın, iktidar tarafında olmayan basının büyük kısmı cenazeye de alınmaksızın- toprağa veriliyor.)
Olay süresince kamunun bilgi alma hakkı, mahkeme kararı olmaksızın, başbakanlık yazılı istemiyle engelleniyor! Haber yasağı ve sansür getirilerek, yine halk süreçten kopartılmaya, bilgi edinme hakkı engellenmeye çalışılıyor. Nitekim başarılıyor da!

     İç güvenlik yasasının çıkması ve bu dengesiz ve çarpık yasaların onanmasını ve kutsanmasını sağlayabilmek; bunun için polisi övmek ve adalet mensuplarını; savcı, avukat ve hâkimleri itibarsızlaştırmaya çalışmak; -zira müzakere için Gezi davasında hükümetin karşısında yer almış olan Baro başkanı Ümit Kocasakal talep ediliyor (ve tabii müzakerede “başarısız” oluyor ve faillerin avukat oldukları öne sürülerek)-; daha evvelkiler değil, Gezi sürecine ilişkin belki de azıcık daha objektif olabilecek ve birilerini-bir şeyleri deşifre edebilecek/etmeye çalışacak/kurcalayacak şimdiye kadarki belki de tek savcı olan Mehmet Selim Kiraz “seçiliyor” kurban edilmek üzere!
     Tüm gün kılına zarar gelmeyen savcı, (olay sonrası emniyet müdürü açıklamasında “bir el silah sesi duyuldu ve polis operasyona başladı”, der) operasyonun sonunda “teröristlerce” sıkılan 5 (!!!) kurşuna maruz kalmış ve ağır yaralıdır, teröristler öldürülmüş; operasyon “başarıyla” sona erdirilmiştir! Yazık ki, kısa süre sonra savcı da hayatını kaybedecektir. Ve herkesin ölmesi başarı sayılmaktadır! (Yine ne Gezi’ye dokunulabilecektir, ne de “teröristlerin gerçek amacı ve gerçeklikleri” sorgulanabilecektir çünkü ortada kimse kalmamıştır. Ve işin daha da trajikomik bir yanı da, ülkemizin tek başına MİT’liğini, MUHALAFET’liğini yani iktidar karşıtı tüm vazifelerini üstlenmiş “FuatAvni”sinin bunu 2 ay önce “YİNE BİLDİRMİŞ” olmasıdır!)
1 el silah sesinin ardından 5 kurşunla yaralamış savcıdan çıkan kurşunların da incelenip incelenmeyeceği ise elbette şaibelidir! Ve zaten buna dair bir açıklama da yapılmamıştır hükümet tarafından!
     Berkin Elvan’ın adalet hesabının sorulması adına yapılmış bu kadar “iyi niyetli!!!”, bu kadar “devrimci” bir eylemin de; sadece muktedirlerin ve amaçlarının faydasına hizmet edecek bu kadar “kötü” bir zamanlama ve bu kadar “yanlış” bir kurban seçimiyle yapılmış olması da bana çok ama çok tuhaf, müphem ve çelişkili geliyor!

     Sonuç? Ne oldu? Bu “aaağğğııırrrr” enerji ihtiyacımız için nükleerin pek gerekli ve hatta elzem olduğu; Gezicilerin gene görüldüğü üzere ve elbette “terörist ve bölücü” oldukları, polisin yine “başarılı ve takdire şayan” bir “işe” imza attıkları ve İç Güvenlik Yasası’nın ne kadar pek gerekli ve hatta elzem olduğu; ve tabii bu elzem kuvveti yönetecek en az onun kadar mükemmel ve takdire şayan bir “başkan”ın ne kadar gerekli ve hatta elzem olduğu ve iktidar’ın, hükümetin bir savcısını şehit vererek yine “mağdur” duruma düşürüldüğü de seçim öncesi birilerince meşrulaştırılmaya çalışıldı!
Tabii rehin olay’ında yitirilen/harcanan canların yakın gelecekte kime ne sağlayacağı; kesinti sırasında kimlerin bu iniş-çıkışlardan hoop diye kâr edip parasına para kattığı o henüz -ve muhtemelen de hep- meçhul kalacak!

Burası Türkiye! Yersen! :(

Lâkırtı kavafı g.ü.


*veri: Ercan Gün