29 Temmuz 2008 Salı

Kiminle dalga geçiyoruz biz? Dalga geçtiğimiz kim?

Uzun zamandır hakkında yazmak istediğim ve fakat sonra gereksiz olduğunu düşündüğüm için vazgeçip yazmayıp-üzerine düşünmediğim Recep İvedik karakteri’ni, yeniden ve bir kez daha bir televizyon kanalında öndegelen eleştirmenlerimizce tartışılır ve ötesinde “övülür” görünce, artık kendimi alıkoyamayarak film hakkında yazmaya karar verdim.

Recep İvedik karakteri, kimi eleştirmenlerce ve hatta ülkemizin sinema eleştirisi konusunda önde gelen isimlerince, “magandalık müessesesi ve kavramı” üzerine halkı düşündürdüğü için “o kadar da kötü değil, hatta gayet başarılı” bir yapım olarak nitelendirilmiştir.
Bence bu gayet kötü, başarısız ve çirkin filme yapılmış gayet yersiz, haksız ve yanlış, dalkavukluğun ötesine geçmeyecek bir eleştiridir. Film, çizdiği “maganda” tabir edilen karakterin “esmer, kıllı, aksanlı; muhtemel olarak toplumda yaratılan ve perçinlenmeye çalışılan “görgüsüz, kaba-saba, kültürsüz, topluma uyumsuz ve saçma” insanlardır Doğulular ve Kürtler” imajını daha da perçinleyen ve bu yaftayı belleklere yerleştirmeye çalışan zihniyetin bir uzantısı olmaktan öteye gidemeyecek bir karakterdir.

Peki, günümüzde sıkça kullanılan, kullandığımız “maganda” kimdir?
Artık Türk Dil Kurumu sözlüğüne kadar girmiş bu yeni kavram TDK sözlüğünde “Görgüsüz, kaba, anlayışsız, terbiyesiz ve uyumsuz kimse” olarak geçmekte. (Tabii bu durumda, “maganda kurşunu” denilen şey de, kaba ve terbiyesiz insanların sıktığı kurşun olmakta!!!) Bu tanım çerçevesinde etrafımda gözlemlemiş ve gözlemliyor olduğum insanları şöyle bir gözümün önünden geçirerek tanıdığım-bildiğim “maganda”ları şöyle bir yokluyorum hafızamda...İlk saniyede aklıma daha birkaç gün evvel Taksim-Beyoğlu-İstiklâl Caddesi’nde yürüyen bir grup kırmızı saçlı, siyah giyimli, piercingli ve bazılarının birbirleriyle İngilizce
-ve de gayet düzgün bir İngilizce konuşmasından- okumuş etmiş çocuklarımız olduğunu anladığım “marjinal-punk” kitlenin, birbirlerine çok yüksek sesle bağırarak “terbiyesiz ve kaba” sözcüklerle –hatta duyduğumda benim utanç duymama bile neden olacak kadar aşağılık küfürlerle- ve etraftakileri rahatsız ederek yürüdüklerine şahit olduğumu hatırlıyorum. Eğitim olarak sosyal çizginin ve ortalamanın oldukça üstünde, yaşam olarak İstanbul’dan -ve de İstanbul’un varoş olmayan semtlerinden (!)- olduğu belli, görünüm olarak da gayet “modern ve marjinal” görünen bu grubun yaptıkları, bu tanım çerçevesinde, her ne kadar Recep İvedik gibi görünmeselerde, düpedüz “magandalık” benim fikrimce!
Ya da keza birçok kez şahit olduğum, gayet düzgün giyimli ve görünümlü, gayet “kılsız ve aksansız” delikanlıların yürürken sokağa tükürmeleri veya sigara izmaritlerini yere atmaları durumu...
Ayrıca, diğer bir yanıyla da, güzel ve bakımlı, hatta ya da, marjinal ve “entel” görünümlü sert kızlarımızın sigaralarını hiç çöp kutusuna attıklarını, veyahut bu “güzel” görünümlü kimselerin etraftakileri, çocukları sigara dumanlarıyla rahatsız etmemek ya da zehirlememek adına ya da sigara içerek yürürken yanlarından geçen insanları ya da eşyalarını sigaralarıyla yakmamaya çalışmak (!!!) adına bir çaba sarfettiklerini hiç görmedim açıkçası!!!...

Sonra yine aklıma geçen yaz Antalya Olimpos Dağı ve koyuna arkadaşlarımı “doğal ve tarihi güzelliklerin tarifsiz bileşimi işte bu, diye düşündüğüm” bu yere büyük heyecanla götürüşüm geliyor. Yıllar sonra gördüğüm manzara karşısında yaşadığım tarifsiz üzüntü ve hayalkırıklığı belleğimde dünmüş gibi taze! O güzelim tarihi kent kalıntıları, hep “cıkcıkcıııkkk” diye eleştirdiğimiz, ağaçlara ya da peribacalarının tepesine, ikonalarına ya da Efes kentinin güzelim kütüphanesinin duvarlarına ya da sütunlarına yazılmış “a (kalp) b” kazıntıları ya da “bunu yazan tosun...” kültü gibi “magandalık” tabir edilen durumun, “anarşi”, “metallica, U2, vs...” ya da yabancı dillerde ve “kazılmayıp sprey boyalarla yazılmış” versiyonlarını, güzelim koyun tüm sahil taşlarının sigara izmaritleriyle, arka tarftaki yeşil ve dağlık alanlarınsa tamamen bira ve içki şişeleriyle kaplı olmasını ise hangi sıfatla tanımlayacağımı düşündüğümde, aklıma sadece “maganda” geliyor, bu tanım çerçevesinde özellikle!

Yeniden, yeniden tüm bunları düşündükçe, anımsadıkça, içimde bir tuhaf hüzün oluşuyor, hem gördüklerim karşısında, hem yurdum insanının hâl ve tavrı karşısında, hem maganda sözcüğü ve toplumun bir parçası olan ben’im de, her ne kadar genelleme ve yaftalamalardan, genelgeçer-kabul görmüş imge ve fikirlerden uzak durmuş olsam da, zihnimde oluşuveren imgenin-görüntünün bu gördüklerimle uzaktan yakından âlâkası olmadığını düşündükçe, ve hem de ne yazık ki ben ve benim gibi hemen hemen herkesin zihninde yaratılmaya ve empoze edilmeye çalışılan bu imgenin vücuda gelmiş halinin bir film karakterine dönüşmüş somut halini görmek ve bu kimsenin, bu imge üzerinden elde ettiği aşırı ilgi, kazanç; “başarı”yı (evet evet bence bu gerçekten bir başarıdır, içinde bulunduğumuz popüler kültür ve belleksizleştirme-kültürsüzleştirme sistemi açısından ele alındığında! Başarının, gişe yapmakla, para kazanmakla, basına-medyaya daha çok çıkıp, daha da popülerleşmekle, daha çok bahsedilmek ve insanlar arasında esprilere ilham kaynağı olmakla ölçüldüğü günümüzde, bu gerçek bir başarıdır!), düşündükçe ve gördükçe içim sızlıyor...Bu anlamda, başarı kavramının kendisi de ucuzluyor, hedef ve çıtalar da günden güne düşüyor, kolaylaşıyor...

“Güldürü”lerimiz, “eğlenceliklerimiz bile ucuzlamakta yazıktır ki...Artık insanlık halleriyle, biçimleriyle eğlendiğimizi sanarak gülüyoruz, neşeleniyoruz, keyif alıyoruz, oysa değil mi ki bu toplumumuzda kanayan sosyo-kültürel bir yara...
Yoksa acaba bir eğitim sorunsalı mı, “bölgesel” bir sorun mu, çeşitli “kitle”sel bir sorun mu, yoksa ne?
Elbette her güldürü politik ya da ironik olamaz, ve evet illa halka bir şey göstermesi, ya da ders, mesaj vermesi de beklenemez, şart değil, ama en azından biraz zeka, biraz duyarlılık, biraz yaratıcılık çok da esirgenmemeli...

Kiminle dalga geçiyoruz biz?..DALGA GEÇTİĞİMİZ KİM?..

Lakırtı kavafı g. ü.