22 Temmuz 2012 Pazar

İleri Demokrasi-Türkiye ve Yunanistan Örnekleri…

     Herkesin hedefi, herkesin kazanmak için kendini adadığı, herkesin dilinde pelesenk, herkesin kavuşmak istediği yönetim biçimi, ütopik kavram “demokrasi”!
Bizde yokluğundan bin bir söz cambazlığıyla insanların söylemek istediklerini söylemeye çalışma sanatı; Yunanistan’da “çokluğundan yokluğu” ortaya çıkmış, bolluğundan insanların her şeyi hak görerek ne yapacaklarını ve ne söyleyeceklerini artık şaşırdığı demokrasi!
Hangi siyasi görüşte olursa olsun herkesin arzusu “demokrasi”! Sorsanız ezen’in de istediği; ezilenin de! Peki herkesin istediği; demek ki hiç kimsenin tam anlamıyla sahip olamadığı, her siyasi görüşün kendi değerleriyle tanımladığı ve mücadelesini verdiği demokrasi nedir ki? Peki demokrasi kişiye; siyasi görüşe göre değişen bir şey midir? Zamanında kendilerince ezilenlerin, şimdi ezen olmaları mıdır? O zaman her dönemde, rüzgâr döndükçe demokrasi o tarafta mı olacaktır?
     Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Erdoğan Türkiye’ye “ileri demokrasi” getirdiklerini söyleyip duruyor! Parasız eğitim hakkı istedikleri için, park bahçelerde çöplerden sınav soruları toplandığı için, sınav şikelerine karşı çıktıkları için hapislerde süründürülen “çocukların” olduğu, onların fikirlerinin aksi bir şeyi söyleyen herkesin parmaklıkların ardında olduğu, gazetelerin ve medyanın tekel; muhalif gazetecilerin kapatılmış ve susturulmaya çalışılıyor olduğu, grevle insani çalışma koşulları talep edenlerin işlerinden ve grev haklarından edildiği, tecavüzcülerin aklanıp; haklarla donatıldıkları, mağdurlarının yasa ve devlet eliyle doğurmaya mecbur kılındığı, birçoğu devlet görevlisi ve muhitinde makam sahibi kişiler tarafından tecavüze uğrayan çocuğa “rızasıyla” diyebilen adaletin hüküm sürdüğü, kadınlarının göz göre göre tacize, şiddete, cinayete kurban gitmesine destek veren, susan adalet! Kadınlarının bedenlerinin kontrolünü bile kendi eline isteyenlerin “ileri” demokrasisi!
Memleket toprağını kendi adamlarının siyanürlerine, talanlarına, villalarına, barajlarına peşkeş çeken ileri demokrasi! Kentsel dönüşüm adı altındaki projeleriyle kenti kendi malları; kendi arka bahçeleri yapanların; insanları yerinden yurdundan edenlerin demokrasisi! “Van münit” içinde birilerini düşman ilan edip, “göstermelik kahramanlık” yaptıkları ülkelerin kuklası olanların demokrasisi! “Ben dedim oldu” demokrasisi! İstedikleri insanları istedikleri üniversiteye sokanların, skandallarından utanmayıp bir de üste çıkanların demokrasisi! Çocuklarını –ne karşılığındaysa artık- Amerika’nın en ünlü üniversitelerinde okutup, bir günde dünya şirketlerine ortak edebilenlerin demokrasisi! “Madem öyle, işte böyle” diyerek, bir gecede yasalar çıkaran, kimseyi kendine engel görmeyenlerin; bir gecede maaşlarını misli misli artırıp, emekçilerini yıllarca yok sayanların demokrasisi!
Sanatçısına “müptezeller ne bilir, son kararı biz veririz” diyebilenlerin demokrasisi; sanatçısının, halkının, basınının, medyasının, aydınlarının, kadınlarının, gençlerinin, herkesin geleceğine kendileri karar verme hakkını çoğunluk olarak edinmiş ve bu hakkı istediği gibi kullananların demokrasisi! Daha doğmamış çocukların ve kitapların kaderini tayin edenlerin demokrasisi! Katillerin pankartları altında alkış tutmaya utanmayanların “demokrasisi”!
     Yunanistan da demokrasi kavramının doğduğu yer! Halk, kişiler, sanatçılar, herkes, istedikleri kişi, politikacı, karar, yasa, her şey ama her şey hakkında istediklerini söyleyebiliyor, hakkında konuşabiliyor, tartışabiliyor, karikatürünü çizip, skeçlerini yapabiliyor, gazetelerde yazıp, televizyonlarda paylaşabiliyor! Hep beraber onlara gülüp, hep beraber küfredebiliyor, istedikleri yeri yakıp, istedikleri şeyi yıkabiliyorlar!
Ama onların da aynı Türkiye gibi hem iktidarı hem de muhalefeti ortakçana halkı ve halkın din ve milliyet gibi en hassas noktalarını sömürüyor, hem yanında hem de karşısında olanlar bunun ekmeğini yiyip, nemalanıyor! Amerika karşıtı, Avrupa’nın “maymunu” olmalarını istemediklerini iddia eden komunistleri de sağcı liberallerden geri kalmayacak kadar ticaret ve ihale mafyası, geri kalmayacak kadar zengin, geri kalmayacak kadar Amerikan pasaportlu! “Yunanistan kendi kendine yetecektir”, propagandasıyla halkı vatansever damarından vuran, kendince Avrupa’ya gözdağı “bile” veren, ama iş eyleme geldiğinde hiçbir çözüm ortaklığına ya da sorumluluk altına girip, söz sahibi olmaya da yanaşmayan, sadece herşeye ve her çözüm önerisine “karşı” olan ama alternatif koymayıp sadece varolanı yıkmak isteyen, vaatlerinin günümüz dünya ideolojik ve politik yapılarında hiçbir gerçekçi karşılığı olmayan ama “eskisi gibi rahat, eğlenceli, sıkıntısız, borçsuz hayatınız geri gelecek, ve bunu biz getireceğiz” minvalinde; halkın duymak istediği, beklediği güzel sözcükler ve kurtulacaksınız vaatleri sayesinde parlamentoya giren (ama nasıl? Sorusuna cevabı hiç olmayan!!!), belki de bu vaatlerle ve yarattığı spekülasyon ve kaosla bile “karşılığında” parasına para kattığı şüphesini yaratan komünist liderlerin, yıllardır sosyalizm adı altında, saltanat gibi babadan oğula geçerek sürmüş yönetimle insanları ve ülkeyi üretimsizliğe, kolaycılığa ve bedavacılığa alıştırmış, bol keseden dağıtılan oy karşılığı haklarla başta kalmış, ki ülkenin yüzde 80’i sakat maaşıyla ek gelir elde etmiş, nüfusun yüzde bilmem kaçının devlet memuru göründüğü ve ama devlet dairelerinde işinizi yapacak adam bulamadığınız, özgürce düşünüp konuşmanın herkesin demokratik hakkı olduğu ama maalesef hepsi aynı anda konuştuğu için (!!!) sadece bir gürültü ve kakafoninin duyulduğu “demokratik” ülke!
Ultra demokratik düşünceden, insanlık tarihinin kara lekesi hitler’in kafatasçı fikirdaşlarının gamalı haçlı bayrakları ve “demokrasiden aldıkları hak”la hitlerci faşist ideolojileriyle parlamentoya girip, televizyonlarda karşıt görüşlü politikacılara ve kadınlara hakaretler ve küfürlerle saldırıp, dayak atmayı bile “demokratik hak” görerek bilfiil yapan ve demokratik hakkını kullandığı için de elini kolunu sallaya sallaya çıkıp giden ve ceza bile almayan haraççı mafyaların demokrasi yoluyla parlamentoya girdikleri ileri demokrasi!
     Biri Türkiye; medeniyetin Mezopotamya ayağı, tarihin en zengin, en medeni, en güzel yollarının geçtiği, kıtaların kavuşma noktası, diğeri Yunanistan; medeniyetin Batı ayağı; felsefenin, sanatın, retoriğin, söz’ün yükseldiği yer…İkisi de tarihte medeniyetin, demokrasinin, ilmin ve sanatın doğduğu yerler…
     Peki ya şimdi neden, nasıl oluyor da, dünyanın cehalet içinde şaşırmış halklarını parmağının ucunda oynattığı iki ülke haline gelebiliyorlar??! Nasıl oldu da bu halklar, neyi, kimi, neden seçeceğini bilmez durumda, sadaka toplumları gibi kendilerini ve “sivil” “seçen hakları” olan oylarını rüşvet karşılığı veren insanlara dönüştürüldüler? 1 torba kömüre, ya da 3-5 içi boş vaade…

lakırtı kavafı g.ü.