5 Eylül 2012 Çarşamba

Ölüm yıldönümünde Carlo Cipolla'dan bir alıntı: "İnsanlar dörde ayrılır!"...

dikkatle okumakta yarar var: ölüm yıldönümünde Carlo Cipolla'dan bir alıntı: "İnsanlar dörde ayrılır!"... İnsanlar dörde ayrılır; saflar, zekiler, haydutlar ve aptallar...” diye başlamıştı Carlo Cipolla “Aptallığın Temel Tanımları”nı anlatmaya...

“Yaptığı eylemden zarar eden, ama bir başkasına da yarar sağlayana”; saf,
“Yaptığı bir eylemden yarar sağlayan, aynı zamanda da bir başkasının da yarar sağlamasına neden olanlara”; zeki,
“Yaptığı eylemle kendine yarar sağlayan, başkasına da zarar verenlere”; haydut denir, demişti... “Sonuncusuna gelince; kendisine hiçbir yarar sağlamadan, hatta bazen kendisi de zarara uğrayarak başka birine zarar veren kişiye de”; aptal denir...
**************************
Tam üç yıl önce bugün İtalya’nın Pavia kentinde hayata gözlerini yuman Carlo Cipolla, California’daki Berkeley Üniversitesi’nin emekli ekonomi tarihi profesörlerinden biriydi. Yılın yarısını İtalya’da, diğer yarısını da ABD’de geçirir; özellikle uzmanı olduğu Ortaçağ İtalyası’nın ekonomik ve sosyal yaşamı hakkında araştırmalar yapar, eserler verirdi. İyi bir sikke koleksiyonu sahibi, eski saatler, Roma cerrahi aletleri ve 18. yüzyıl İtalyan ressamlarının eserlerini toplayan ciddi bir koleksiyonerdi. 78 yaşında öldüğünde, biri “Aptallığın Temel Yasaları” (The Basic Laws of Stupidity) olmak üzere 20 tane önemli kitap bıraktı ardında... Cipolla, derin bir düşünür, ufku sonsuz bir öğretmen ve saygın bir bilim adamıydı... İngiliz Kraliyet Tarih Enstitüsü, İngiliz Akademisi, Lincei Akademisi, Amerikan Sanat ve Bilimler Akademisi ve Philadelphia Felsefe Topluluğu üyesiydi... Hem ülkesi İtalya’dan, hem de İsviçre’den verilmiş onur madalyalarına sahipti. Parkinson hastalığına karşı uzun süredir verdiği savaşta ne yazık ki başarılı olamadı; 30 yıllık eşini Pavia’da yalnız bırakıp bu dünyayı terk etti.
***********************
Aptallığın Temel Yasaları’nı 1980’lerin sonlarında şöyle sıralamıştı Cipolla:
1) Çevremizde her zaman ve kaçınılmaz olarak bizim tahmin ettiğimizden daha fazla aptal vardır. Bu yasa, nüfusun toplamındaki aptallar oranı hakkında sağlıklı bir tahmin yapmayı engelliyor. Çünkü yasanın da belirttiği gibi, her tahmin gerçek sayıdan farklı olacaktır. Ancak bir akıl yürütmeyle, tarih boyunca ve çeşitli grup, sınıf ve katmanlar içinde nerdeyse sabit bir oranda aptal bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu oranı "S" (sigma) simgesiyle belirteceğiz. (Aziz Nesin, bu oranı Türkiye için yüzde 60 olarak belirlemişti... Ne var ki, Madımak Oteli’ni ateşe verenler, sözkonusu oranın Türkiye’de aslında çok daha yüksek olduğunu o anda kanıtladılar...)
2) Belirli bir insanın aptal olma olasılığı, aynı kişinin herhangi bir başka karakter özelliğinden bağımsızdır. Tabiat, her zaman ve her yerde "S" oranına eşit aptal bulunmasını sağlar. Sorun, bunların kimler olduğunu, aptallıklarının doğal sonuçlarını yaşayıncaya kadar fark etmenizin mümkün olmamasıdır (Bkz. Temel Tanımlar). Ancak, nereye giderseniz gidin, sonuçta etrafınızda her zaman aynı oranda - ve Birinci Temel Yasa gereği, en kötümser tahminlerinizin de üstünde - aptal olacağını varsaymanız sizin yararınıza olur. (Türkiye’deki aptal oranı yüzde 60’ın da üzerindeydi ama... Aziz Nesin tevazuu göstermişti bu konuda...)
3) Bir aptalın çevresine zarar verme olasılığı, toplumsal hiyerarşi içindeki yerinin yüksekliği ile doğrudan orantılıdır. Geleneksel toplumların katı ve değişmez hiyerarşisi içinde, aptal olduğu halde iktidar sahibi olanların bu gücü ellerinde tutmayı sürdürmeleri doğal görülebilir. Peki neden modern toplumlarda da aynı durum geçerli? Bu noktada, yapılan genel seçimlerin, iktidar sahipleri arasında da "S" sabit oranında aptal olmasını güvence altına almanın en etkili aracı olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Birinci Temel Yasa’ya göre, seçmenlerin arasında, her zaman ve tahmin edilenden daha fazla "S" oranında aptal vardır. Birinci ve İkinci Temel Yasa’nın bileşimi ise, adaylar arasında, yine, her zaman ve tahmin edilenden daha fazla "S" oranında aptal olduğunu, üstelik de bunları seçildikten sonraya kadar fark etmemizin olanaksız olduğunu ortaya koyar. Seçmenler arasındaki "S" oranındaki aptalın, kendilerine hiçbir yarar sağlamaksızın, size ve topluma zarar verecek şekilde oy kullanacakları, yani mümkün olan en çok sayıda aptal aday seçecekleri ise, Temel Tanımlar'ın bir gereğidir. (Madde hiçbir ek açıklama gerektirmiyor aslında... Ülkenin, iktidarın ve seçmenin durumu ortada...)
4) Aptal bir yaratık, en umulmadık ve en düşünülmedik zaman ve yerde, nedensiz ve belirli bir planı olmadan karşınıza çıkar. (Çoğu zaman siyasetten, bürokrasiden; kimi zaman da örneğin medyadan, ticaretten...)
5) Aptalların eylemleri mantık kurallarına uymadığı için şu sonuçları doğurur: a) insanlar şaşkınlıkla kalakalır, b) şaşkınlıktan kurtulanlar ise ne yapacaklarını bilemezler, çünkü aptalın mantıksız eylemine mantıkla karşılık vermek mümkün değildir. (Bir deli kuyuya taş atar, 40 akıllı çıkaramaz meselinde olduğu gibi... Kimi demeç verir, kimi köşe yazısı yazar...)
6) Aptal olmayanlar her zaman aptalların zarar verme potansiyelini küçümserler. Özellikle de, herhangi bir yer ve zamanda, herhangi bir durumda aptallarla ilişki kurmanın veya onlarla bir araya gelmenin, kendilerini pahalıya mal olacak bir yanlışa sürükleyeceğini unuturlar. (Bu olasılık, ileri ülkelerde siyasetçilerin sonunu hazırlar genellikle... Ama bizim ülkemizin siyasetçisini etkilemez gibidir. Ülkemiz medyasında da bu, patronların karşı karşıya oldukları, ama hiç farkında olmadıkları önemli bir sorundur... Örneğin; aptal bir yayın yönetmeni, patronunu fabrika sahibi yapmaya uğraşırken onu tüm ülkeye karşı kepaze de eder...)
7) Aptal insan, varolan en tehlikeli insan türüdür. Mükemmel bir haydutun eylemi bile toplumu fakirleştirmez, çünkü biri soyulurken biri de zenginleşmiştir. Ama, aptallar işin içine girince tüm toplum yoksullaşır. Çünkü, aptallar kendilerine çıkar sağlamadan başkalarına zarar verirler. (Bkz. Temel Tanımlar) (Medyada da böyledir; aptal bir yayın yönetmeni, promosyonda rakip gazeteyle sidik yarıştırmaya kalkınca kendi gazetesine de tiraj kaybettirir. Israrında direnirse, uzun vadede tüm sektörde tirajların düştüğünü, insanların gazete almaktan bile vazgeçtiğini görür. Bu bir varsayım değildir; yakın geçmişte de bu süreç yaşanmıştır.)
8) Geri ya da gerilemekte olan bir toplumda, aptallara toplumun öbür üyelerinden daha etkin olma hakkı ve/veya olanağı tanınmıştır. Normalde, geri bir toplumda da, ileri bir toplumda da aynı "S" oranında aptal olması gerekir. (Bkz. Birinci Temel Yasa) İki toplum arasındaki temel fark, aptallara verilen bu etkin konumdan ileri gelir. Bu durumda, bir de, toplumun aptal olmayan kesimleri içindeki, Aptallık Öğeleri Taşıyan Haydutlar ile Aptallığa Meyilli Saflar'ın oranında beklenmedik ve normalin üzerinde bir artış olursa, normal aptal oranı "S"nin yıkıcı gücünü aşan güçler oluşur ve ülke felakete sürüklenir. (Ne yazık ki böyledir… Aptallar uyumlu olur… Omurgaları esnektir; her kalıba uyarlar…Bu nedenle de toplumun aptal olmayan kesimleri, söz geçirebileceklerini düşünüp uyanıklık yaptıklarını sanarak böylelerini etkin konumlara taşırlar. Etkin konuma yerleşen aptallar da, kan çektiği için olsa gerek, aptallık öğeleri taşıyan haydutlar ile aptallığa meyilli safları tutarlar yanlarında… Bütün bunların bir araya gelmesinden doğacak yıkıcı gücü düşünebiliyor musunuz?)
*******************************
Yüzde 60’ımızın aptal olduğunu söyledi diye dünyaca ünlü bir yazarımız olan Aziz Nesin’i yakmaya kalktık, ama İtalyanlar Carlo Cipolla’nın bu eserinin “best seller” listelerinde yıllarca tuttular. İçeriğiyle akıllı insanları büyüleyen bu kitap Fransa’da ise bir tiyatro oyunu olarak sahnelendi… Cippola’nın ölüm tarihinde ABD, İngiltere, Fransa, İsviçre ve İtalya gibi ülkeler üniversitelerde ve bilim kuruluşlarında anma törenleri tertiplerken, biz Türkler, Aziz Nesin’in ölüm tarihinde toplum olarak adeta ikiye bölünüyoruz. İşte, ilerlemiş ülkelerle geri ülkelerin farkı: Onlar aptallığı kitaptan okuyup sahnede seyrediyorlar, biz birebir yaşıyoruz…