6 Aralık 2017 Çarşamba

Halkın Trafikle Bitmeyen İmtihanı...

   Dün hemen hemen 17 yıldır sürdüğüm motorla ikinci kere ve ikinci kere yine şehir içinde ve ikinci kere yine aynı şekilde bir kaza yaptım; daha doğrusu kaza yapmamak için “en güvenli” bir duruşu yapmayı başararak, ve usulca motorumu sağa bırakmak suretiyle kendimi; orta şeritte arabadan inen kızı, ve motorumu SIFIR hasarla bu olaydan kurtarmayı başardım!

Peki ama ya başaramasaydım?

   Çok değil daha kaç ay önce yaşadık; hepimizin tanıdığı, sevdiği, üstelik motor üzerinde usta bir arkadaşımız Barkın Bayoğlu; nam-ı diğer “Altın Elbiseli Adam”ı çevreyolu’nda arabasıyla kuralsızca öylece durup arabadan fırlayıp karşı şeride fırlayan bir kişiye çarpmaktan maalesef kurtaramayarak hayatını kaybettiği kazayı! Hem sebep olan kuraltanımaz hem de kendi yolunda ve hakkı olduğu şekilde ilerleyen ve hiçbir kusur işlememiş olan bir motor sürücüsü canından oldu; onca sürüş ustalığına rağmen! Ve birçok diğerlerini de biliyoruz aynı ustalık ve bilgilerine rağmen canını kaybetmiş!

Peki ama neden? Neden? Neden?

   Çünkü toplumcana hiçbir kural-kaide-yasa tanımıyoruz! Bu kural ve yasalar bizim için; bizim güvenliğimiz; bizim canımız için konmuş olsalar dahi! Peki ama neden?
Yaşadığım ilk kaza, yıllarca hayalini kurduğum BMW motoruma kavuştuktan ve ileri sürüş eğitimimi başarıyla tamamladıktan kısa süre sonraydı. Ama taa o zaman da, şimdi de aklımdan çıkarmam “asla ben oldum demeyeceksin” hiçbir konuda! Bu yüzden her konuda her daim öğrenmeye ve dersler çıkartıp kendimi daha geliştirmeye çalışırım. Ancak tabii bu gibi durumlarla karşılaştığınızda yapabileceğiniz tek şey kendinizi ve de elbette karşı tarafı da mümkün olan en hasarsız şekilde durumdan kurtarmaya, sakınmaya çalışmak olmalı, zaten başka çareniz yok, başka bir şey düşünülemez ki! (Ne yazık ki herkes şanslı olamayabiliyor! L)

   Konuya döneyim, eğitimimi almıştım, sürüş deneyimim de vardı epeyce, her zaman yapmaya çalıştığım ve herkese önerdiğim üzere “20 göz 20 kulakla kendimi kötü sürücü ve yayalardan sakınarak sürmeye” çalışıyordum. Keyifle güneşli, trafiğin olmadığı, güzelce akan sahil yolunda gayet normal bir süratle, bana yanan yeşil ışıkta ilerlerken, az ötede sağdan yola fırlamakla fırlamamak arasında bir adım ileri atıp bir adım geri çekilen kadını gördüm. Uzun ve sert bir korna çalmamla yoldan geri çekildi ve ben de gönül rahatlığıyla devam edecektim, ki ne alakaysa yine tam ben geçerken kendini yola attı, sanki bilerek isteyerekmişçesine! Ve tabii ani bir fren, durdum, devrildim, o kalakaldı, çığlık attı filan! Kimseye bir zarar, hasar gelmemişti; korumalı pantolonumun üst katmanının paramparça, aynamın kırık, ama en önemlisi aklımın çıldırmış halde olması dışında!!! Ben ona bağırıyordum neden atladın diye, o öylece susup bakıyordu yüzüme, ama zaten ne çare, bu artık neyi değiştirecekti ki?

Neden ama neden hem de göz göre yola atlıyor, hiçbir kural tanımıyor bu insanlar?

   Yıllar geçti…Bu olayın üzerinden de sanırım 12-13 yıl!
Dün de bir benzerini yaşadım. Sağ şeritte, yine göreceli boş bir trafikte ilerliyordum, ama elbette tüm bu sakinliğe, hoşluğa, boşluğa rağmen sürekli önümü arkamı tarayarak (TATKU/SIPDE)! Neyse ki!
Ve ilerde solumda orta şeritte ilerleyen cipin yavaşladığını ve bir saçmalığın beni beklediğini anladım! Cip işleyen yolun ortasında sanırım sadece arkasında kimsenin olmamasına güvenerek durdu, arka koltuğun solundan inen genç kız arabanın arkasından sağa doğru hızla önüme zıpladı, yine korna ve yakın olduğumzdan bağırmam filan işe yaramadı. Tabii ki ABS frenim yine hayat kurtardı ve kız solumda, dokunmadan durabildim ama tüm bu (mili)saniyeler içinde gelişen “tarama-görme-fark etme-karar verme ve durma” süresinin sonunda dursam da, bu ani duruşla dengem bozuldu ve mümkün olan en yavaş biçimde motorumu sağa devirerek kendim de sola zıplayarak bir yerimi kırmadan, sıkıştırmadan motordan indim.
Kız elleriyle yüzünü kapatmış “ayyy pardoonn yaaa!” diyordu, sadece “aaay pardon!”. Bir şeyi olup olmadığını sordum, “yok hiçbir şey yok”, dedi! Hemen solumda da onu indiren cipin de yolun ortasında durduğunu fark ettim, ama kadın arabadan inmiyordu bile, ne kızına bakmak için ne de bir özür filan dilemek ya da kızına çarpmamayı başardığım için teşekkür etmek için! Kendimi tutamadım ve başladım bağırmaya hem sürücü kadına hem kıza; “Siz napıyorsunuz manyak mısınız? Akan trafiğin, yolun ortasında yolcu mu indirilir? İki adım ilersi ışık! Kimin için bu ışıklar ha? Kimin için? Hem durmaya devam et bir de arkadan gelen sana vursun, bravo”, diye! Bir yandan bağırıyordum sinirimden ve insanların vurdumduymazlıklarından ötürü, diğer yandan hemen durup yardıma gelen moto-kurye arkadaşların yardımıyla motorumu kaldırıyorduk! (Sağolsunlar! Hızır gibi hemen yanımdaydılar!) “Bravo abla nasıl fark ettin de durdun, helal olsun!” diyorlardı! Kurtarabildiğim ve kurtulduğum durum bu kadar barizdi ve beni daha da delirten zaten buydu! Bu kadar göz göre göre insanların sürdürdüğü bu kuraltanımazlık!

Bu nereye kadar devam edecek diye sürekli soruyor(d)um kendime?

   Bir toplum için en güzel ve neşeli zamanlar olması gereken bayramlarda bile 4 günde 400 kişinin öldüğü bir ülkede bu duyarsızlık ve umursamazlık ne kadar ve daha önemlisi nasıl devam edebilir ki? İnsanlar hiç mi ders almazlar ya?

Gelgelelim uzun zamandır bu trafik konusuyla ilgili yazmak istediğim yazıya bu kaza vesile olacakmış…Neyse…

   Dediğim gibi neredeyse 17 yıldır Türkiye’de ve dünyanın Türkiye’den gelişmiş ve/veya gerisinde sayılan birçok ülkesinde/kıtasında motor sürdüm! Türlü türlü, birbirinden farklı gözlemlerim oldu bu trafiklerin olumlu ve olumsuz yönelerine dair! Risk ve kaza biçimlerini, olması ve olmaması gereken yol ve sürüş biçim ve alışkanlıklarını gözlemledim sürekli; ve kendi sürüşümü de buna göre ayarlıyor, düzeltiyor ve öğrendiklerimle şekilllendiriyorum.
Yılın 12 ayı ve İstanbul’un sosyo-ekonomik olarak birbirinden çok farklı bölgelerinde sürüyorum; Caddebostan (dünkü kazayı da yaşadığım yer aynı zamanda!!!), Zeytinburnu, Kadıköy, Etiler, Eminönü, Fatih, Tuzla, Ümraniye; aklınıza neresi gelirse ben de oralarda sürekli sürüyorum, geçiyorum, görüyorum!!!
Bunu özellikle neden belirtiyorum? Çünkü ben Türkiye’deki bu akut, hayır hayır KORKUNÇ trafik sorununun sosyal-ekonomik-kültürel değil, tamamen medeniyet, bilinç ve saygı sorunu olduğunu düşünüyorum; ve medeniyet ve saygı da maalesef parayla, statüyle, “bilgi ve kariyerle” filan ilgili değil, ülkemizde yani! Zira Bebek’te en “delüks” mekanların müdavimleri de araçlarını umursamazca olur olmaz yerlere park ediyor, Ümraniye’de kafenin önüne de, Kadıköy’de marketin önüne de, Bostancı’da sokağın ortasına da, Eminönü’nde çarşının ağzına da, Fatih’te itfaiye’nin yoluna da, İstanbul gibi deprem riski yüksek ve de acil durumlarda toplanma alanı ya da emniyet şeridi bile bırakılmayan kalabalık bir kentin acil afet yolu statüsündeki sahil yollarının da; Galata Köprüsü’nün “bu yol EDS ile gözleniyor, araçlarınız derhal çekilir” uyarılı tümüyle 1 hatta 2 şeridine de! Kadını, erkeği; genci, yaşlısı; okumuşu, okumamışı yok! Herkes yapıyor bunları! 
Her yerde yaya insanlar kendilerine kırmızı yanarken yola atlıyor, her yerde bariyerleri, demirleri tırmanıp karşıya geçiyorlar, her yerde üst geçitler öylece duruyor, her yerde; çevreyolları bile dahil araçlar park edip kalıyor ve kimse ne de polis sesini dahi çıkartmıyor, ve her yerde karşınıza ters yönden araçlar, kamyonlar hatta tırlar bile çıkabiliyor!

Bu şehir, gözümüzün bebeği, şehirlerin incisi İstanbul, bu ülke; güzel ülkem, maalesef;

(Maalesef) On kere kornaya basmadan yeşilde dahi geçemediğiniz, feribotta  park ederken bile aynasına bakmayanların “ve korna bile çalmanıza rağmen” göz göre göre üzerinize çıkabildiği (evet ben park etmiş kaskımı çıkartırken adam sürerek duran motorumun üzerine çıktı ve gayet normalmiş gibi “dalmışım öyle ayağım gazda”, diyebildiği!!!), ya da dibinize kadar girebildiği, geminin kapalı alanında bile yol boyunca motoru çalıştırıp sizi egzoz gazıyla boğduğu, en sağa gireceklerin en soldan, sola gireceklerin en sağdan gittiği ve son anda ve sinyalsiz hiçbir şeysiz dönebilmek için tüm yolu bloke edip tıkadığı ya da sağdan gelen birilerinin son anda onun yüzünden oluşacak kazadan kurtulduğu –ya da ne yazık ki kurtulamadığı-, her gün her sabah her zaman en sol şeridin “sollama şeridi olarak kullanılıp boş bırakılmak” yerine en yavaş gidenlerce işgal edilmesiyle ve de tüm şeritlerin aynı hızla sürmesiyle tüm yolların, köprülerin sıkışa sıkışa şişip, açılmaz bir düğüm haline geldiği, üç şeritlik yolun iki buçuk şeridinin otoparka dönüştürülüp kalan yarım şeritten geçmeye çalışan araçların da en sonunda sıkışıp kaldığı ve EDS aracının hiç bir şey yapmayıp içinde telefonla oynayan polisleriyle birlikte orada öylece durduğu; ve bir şey söylediğiniz takdirde her hangi bir saygısız vatandaşın da, şikayet ettiğiniz polisin de sizin üzerinize yürüdüğü (evet bunu da yaşadım; “memur bey yol neredeyse 10 km geriden itibaren şişti, bir baktım şu yanınızda duran kamyondanmış, neden çektirmiyorsunuz?”, diye sorduğumda, “bana işimi mi öğretiyorsun ulan?!”, diye üzerime yürüdüğü!!!), trafik kontrolde önünde kasksız-montsuz-eldivensiz ve tek teker giden plakasız motorların ya da 200km hız ile zigzaglar çizen simsiyah camlı renkli ışıklarıyla yürüyen pavyon görünümlü araba yerine her şeyi olması gerektiği gibi olanın durdurulup sorgulandığı, otobanda bile yola her an insan; ters yönden giden ya da park etmiş kamyon; her hangi bir araç çıkabileceği, kırmızısında ne yaya iken ne de araçlıyken senden başka kimsenin durmadığı, yaya geçidinde de durup yol vermekle arkanızdaki araç tarafından ezilme ya da küfürle karşılaşabildiğiniz canım ülkemiz…

Neden ama neden canınız; canımız bu kadar değersiz? Neden bu kuraltanımazlık?

   Sonuç olarak, istediğiniz kadar yolları, otobanları boydan boya demir parmaklıklarla, bariyerlerle örün, kameralarla, ışıklarla döşeyin, bilinç ve eğitim olmadıkça insanlar bunları kesmeye, delmeye, kırmaya, bir şekilde tırmanıp aşmaya, umursamamaya ve hem kendi hem de sürücülerin canlarını riske atmaya devam edecekler! İstediğiniz kadar en modern en ileri teknoloji metroları yapın, delüks otobüsleri/sistemleri getirtin, duble; triple yollar yapın; bunları kullanacak, bunlardan yararlanacak bilinç, bilgi ve eğitim olmadıkça bunların hiçbir anlamı olmaz!
İnsanları demir parmaklıklar, kameralar durduramaz, koruyamaz, engelleyemez; akıl ve eğitim bilinçlendirir, eğitir, düzeltir; insanları doğruluğa sevk edebilir ancak!

Neyse sevgili okuyucu...Pek bir içlenmişim sanırım, epey uzun oldu...Affola ve okuma sabrınız için teşekkür...

Lakırtı kavafı g. ü.