7 Haziran 2008 Cumartesi

motor&kilyos

Eveeett...Tarih 15 Mart 2008, CUMARTESİ! Bugün, benim de bir bayan motorcu olarak motogurmelerle yaptığım ilk gezinin ardından ilk gezi yazımı da yazıyorum şimdi...Bu hafta, geçen hafta yaptığımız acemiliğe ve “motor gezileri Pazar günleri yapılır” saplantı ve yanlışına düşmeden (çünkü geçen haftaki geziye çok isteyip de katılamayışımızın nedeni gezi tarihine bile bakmaksızın sabırsızlıkla Pazar gününü odaklanmış olmamızdı! Eeeee! Zihnimizde bir kere yer etmiş ya, sanki her gezi Pazar olurmuş gibi tarihe bakmaya gerek bile duymayıp, Pazar sabahı hazırlanıp çıkmadan e-maillerimi kontrol etmemle “dünkü gezinin notlarını” görmem bir oldu!) Her şey hazır, tamamen yol yapmaya sabitlenmişiz, bir piknik modu ki sormayın....Eh pek tabii, yaşadığımız bir anlık yıkım...Ve toparlanmamız neyse ki kısa sürdü; bu hazırlık sonrası artık “gidilmeliydi”! Ve gittik! Rüzgar değirmeni sendromu yaşasak da fena bir Şile gezisi olmadı –kıskandık ve içimizde kaldı ya, ondan Şile’ye gittik- ve yeni gezi programıyla artık “bu hafta” ve de “Cumartesi” gitmeye hazırdık! İstikamet Kilyos!
Uyandık, hazırlandık, bu kez hiçbir yanılgıya olanak vermeden tarihi kontrol ettik! Herşey tamam ve doğruydu! Çıktık ve buluşma noktası olan Darüşşafaka önüne, vatandaşlarımızın her zamanki şerit değiştirme çılgınlığı içinde, minimum risk almaya çalışarak ve de buluşma noktasını da kaçırmamaya çalışarak gittik! 15-20 dakika erken bile gitmemize rağmen, hemen hemen herkes hazır ve nazırdı. Her tür motor, hepsi de tertemiz pırıl pırıl parlıyorlardı güneşte...Aman da bulduk dedik; ve park; ve tanışma...Bizim gibi “ilk”ler de var...Ama herkes o kadar sıcakkanlı ki hemencecik kaynaşıp yarım saatin nasıl geçtiğini anlamadan yollara döküldük. Ben bayan’ım ya! Aman bir ihtimam bir ihtimam! Hemen araya alınıp “canavar dörtteker şoförlerden” korunmaya alındım. Herkes grup sürüşü bilincinde, trafik kurallarına gayet uyarak, hem önündekini hem de arkasındakini koruyup kollayarak çok güzel bir yolculukla aniden grileşen göğün altında ama umursamaksızın mangal noktamıza ulaştık. Bizden önce yağan yağmur çimenlik alanı bayağı bir çamur seline dönüştürmüştü ve akıllı motorcular –ayrılırken fark ettiğim üzere- motor ayaklarının altına çamura saplanmaması için tahta parçaları koymuşlardı! Aklımdan “Allah allah ben bunu daha önce hiç düşünmedim, iyiyimiş”, diye geçti! Zaten hiç bir şeyi tutamadığım gibi bunu da içimde tutamayıp hemen paylaştım yapan arkadaşlarla! :) Bravo yani!
Bize gider gitmez masalar birleştirilip kocaman bir masa yapıldı. Hızlıca hazırlandı masa üstü ve biz 4’erli mangal gruplarına ayrıldık. Herkes son derece aç belli ki! Sipariş vermek için dakika beklenmiyor! (Gerçi hala biz niye 6 kişi olduk anlamadım ama neyseeeeeee.... :) Galiba bizi sıskalar olarak “sizin nenize yetmiyo bi mangal??!!!” diye 6 kişilik grup yaptılar!)
Kimileri etlerini getirmişti, kimileri –biz mesela- oradan aldık! Ama tecrübe işte! Boşuna adı dolu dolu bööööyleeeee “tecrübe” değil yani! Bilenler bir gün önceden alıp özeelll olarak marine ettirip “PARDON PARDON, “MUAMELE ettirip”, 1 gün de istirahate bıraktıkları etlerini bir güzel diziverdiler mangallarına! Eh yani, kokusu bile farklıydı meredin....Neyse, işte bir musibet bin nasihatten iyidir diye boşuna dememişler...Evet, neyse...Bir yandan etler pişmeye başladı diğer yandan masamız da döşeniyordu. Salatalar, patatesler, benim –sanırım çene çalmakla meşgul olduğumdan hiç görmediğim- yoğurtlar...
Tüm bunlar süregelirken, tepemizde çılgınca esen ve herşeyi uçuran rüzgara gri bulutlar da eklenince yağmur yağmasından korktuk açıkçası, ama neyse ki rüzgar esip uçurduğuyla kaldı. Serin bir havada masada havaya inat sıcak sohbetler ve “harley-ve diğerleri” atışmaları :) yapılırken, fotoğraflar çekilip, uzman mangalcılar farklarını ve hünerlerini ortaya koyarken herkesin keyfi gayet yerindeydi. Hatta bir ara en güzel mangal dizaynı ve en iyi mangalcı rekabeti de yaşanmadı değil hani! Masamızın hızlıca hazırlanmış olmasına karşın, çatal, tuz, masaörtüsünün uçmaması için mandal gibi detaylardaysa on kere söylememize rağmen bir “ısrarla anlamama” ve “bir türlü getirmemeye inat etme” durumu sözkonusuydu garsonlarda o da ayrı konu! Tabii motogurmelerden kaçmaz! Ha haay! Değil mi? Yazdık bir kenara!
Yiyiciler bir yandan da motorcu olunca anıların ve maceraların temel konusu motorlar oluyor haliyle! Yaşadığımız güzel yolculuklar kadar karşılaştığımız riskler de ortak dertler kategorisinde hep bir ağızdan benzer ve hatta neredeyse aynıydı tabii. Bu arada sohbetler sürerken de maşallah herkesin hem çenesi hem gırtlağı oldukça iyi çalışıyordu yani! :) hem sohbetler hem de dolup dolup boşalan tabaklar ve mangallar bitmek bilmiyordu! Bu arada 1-2 nankör arkadaş (!) da tanımadık değil! Bizim 6’nın içinde (O kendini bilir! heheee) “yazık arkadaşım, hep sen pişirip duruyorsun biz yiyiyoruz, gel ben pişireyim de sen biraz ye”, önerime “yok ben mangalı acemiye bırakmam” diyerek reddetmesiyse, yüreğime bir hançer gibi saplanarak, kendisini günün nankörü ilan etmeme neden oldu! Ayrıca kendisi sanırım bana fotoğrafta da meydan okudu sanki, bana öyle geldi! Kapışacağız gibime geliyor, bakalım!
Günün bir diğer nankörü de hemencecik erkek dayanışmasına girerek eşimin benden çaldığı çikolatadan ötürü kızmamla araya girerek “ona kızma, bana kız! Ben yedim çikolatanı”, diye arka çıkan bir diğer arkadaş oldu! (İşte bu yüzden sevgili sürücü ya da artçı kadınları dayanışmaya davet ediyorum! Nedir bu erkeklerden çektiğimiz! Herşeyde egemen güç olma istekleri, bu dayanışma, nedir bu yaaavv??? Hep azınlıkta mı kalacağız biz yani? Erkekler motorcu oluyor da kadınlar neden olmayacakmış? Hadi “bayan gurmeleeerrrrr!!!!! Bir ses verin!) (Biraz feminist durdu bu paragraf ama aksine feminist değil “eşitlikçiyim”!)

Neyse, benim için bir müessesenin müşteriye saygısını ifade eden önemli 2 kriter olan temiz tuvaletler ve yemek sonrası ikram edilen çayın tazeliği konusundaysa, arkadaşları bilemiyorum ama, benden geçer not aldılar. Hesaba gelince...Herkes ortalama 20-26 YTL arası bir meblağ ödedi ama genel anlamda sanırım herkes memnundu.
Artık ben de bir motogurme olduğuma göre, tek eksiğim sticker’larımdı elbet! Ama sağolsun Burak bunu da düşünmüş ve bana fazlasıyla “al her yere yapıştır” diyerek ve muzip bir gülümsemeyle bir sürü sticker verdi, ne ima ettiyse, yani alındım azıcık, bakarsanız anlarsınız bayan motogurme logosuna! Grrrr! :) Cık cık cıııkkkk...
Yemekler sona erdi, çaylar içildi, yola düşme vakti geldi, yağmur da eli kulağında geliyorum diyor...O halde istikamet şehir! İstinye’de Migros’un yanına yeni açılmış olan Kahve Dünyası’nda bulduk kendimizi son durak olarak...Aman ne güzel, sessiz sakin, gürültüsüz...Eksildik ama kahveye kalanlar daha da şanslıydı! Enfes Mocchalar mı dersiniz, mozaik pastalar mı, yoksa çikolata fondüler mi? Kalori kolesterol çılgınlığı gırla! Ben onca yemeğin üstüne hala nasıl boğazlarından bir şey geçebiliyor diye şaşkın şaşkın seyrederken, geçenden geçiyormuş anlıyorum..Neyse aramızda iradesine dur demeyi bilenler çıkıyor! Sadece mis gibi kahve bize!
Otopark’ta itinayla azıcık alan kaplayarak sıkış sıkış parkettiğimiz motorlarımız –toplumumuzda sık rastlanan- motor-allerjisi’nden muzdarip otoparkçı tarafından “ne zaman çekeceksiniz” diye taciz edilerek birazcık gıcık olmamıza neden olmuş olsa da, bu tadımızı bozamadı...Kahveler bitti, yollarımız bugünlük ayrıldı...
Stickerlar da tamamdır! Bekleyin yolllaarrrrrrr motogurmeler geliyorrrrr diye diye günü bitirdik....Hadi bakalım, darısı yeni arkadaşlarla, yeni yerlere, yeni keyfili gezilere...
Herşey güzel, gezi güzel, gene gelecek ben!

BAĞYAN MOTOGURME
Gökçe ü.